AMPHORA'NIN ÖYKÜSÜ
İsa'nın
doğmasına 2000 yıl kala Anadolu'da Eski Tunç çağı
Tanrılarından Diyonisos, günümüzden tam 4000 yıl önce ilk
şarabı armağan ederken insanoğullarına nasıl saklanacağı
konusunda bilgi vermemişti.
Şarabın
nasıl saklanacağı ve daha sonradan denizaşırı ülkelere nasıl
taşınıp pazarlanabileceği fikriyle başladı Amphora'nın Öyküsü...
Zamanın çömlekçileri, iki kulplu, ağızları tıkaçla
kapatılabilecek şekilde dar ve dipleri gemi ambarlarında fazla yer
kaplamadan, kolayca istiflenebilecek bir formun arayışı içersine
girdirler.
Buldukları formun dip kısmındaki sivriliğin üçüncü
kulp özelliğini ve teknede hacmen yer kaplamadığına da olanak
sağladığını keşfettiler.
Beyaz
şarabı Amphora içine koyduklarında iç izolasyon malzemesine
gerek kalmıyordu fakat iş kırmızı şarap ve bazı likitlere
gelince, pişmiş toprağın boru şeklindeki kristal molekül yapısı
sıvıyı dışarı sızdırıyor ve büyük bir sorun yaratıyordu.
Bu sebepten kırmızı şarap ve diğer likit taşıyan Amphora'larda
değişik izolasyon malzemeleri bulmak kaçınılmazdı.
Bu
soruna da ; mazı katranı, sakız ve reçine ile çare bulacaklardı.
(Pişmiş
topraktan yapılmış olan bir testinin içindeki suyun serin
olmasının nedeni güneş ışınlarının testi dışına sızan
suyu buharlaştırmaya çalışırken iç kısımlara erişememesinden
kaynaklanır.)
Amphoraların
ağızları, ağız çapına uygun, gene pişmiş topraktan yuvarlak
olarak yapılan bir parçayla kapatılıp bal mumuna daldırılıyor,
bir bezle sarılıp iple bağlanıyordu. Böylelikle taşıdığı
likitin dökülmesini de önlemiş oluyorlardı.
Daha
sonra toplumsal kültürlere ve yörelere göre şekil ve kulp
değiştiren Amphoraların bazılarının üzerlerine amphora
yapıcısı veya satın alan kişiye özel amblem veya simgeler
üretilip kullanılmaya başlandı.
Ortalama
16-27 Litre arasında likit alan Amphoralar dönemin bir ölçü
birimi olarak da kullanılmasını da sağlıyordu.
Taşımacılıkta
tekne ambarında üst üste bindirilen Amphoralar, aralarına çeti (
Akdeniz'e özgü dikenli bir bitki ) konularak süspansiyon sağlıyor
ve kırılmalarını da engelliyordu.
Kelime
kökeni olarak adını '' amphi '' yani çift taraflı ve ''
pherein''
yani
“taşımak” anlamındaki sözcüklerin birleşiminden oluşarak
Antik Yunan'ca ; Amphoreus- Amphiphoreus adını almıştı.
Çok
daha önceleri Tunç Devri Aka'lılardan kalma kil tabletlerin
üzerindeki '' a-pi-po-re-we '' yazısı Antik Yunan dan sonra
Roma'lılar tarafından AMPHORA olarak anılmaya başlanacaktı.
Amphora'larda
taşınan likit yükler arasında en yaygın olanı şarap,
zeytinyağı ve Garum denilen balık soslarıydı ki bu sos balığın
iç organları ve balık eti karışımından tek bir türü
kullanılıp tuzlu suda fermente edilerek elde ediliyordu. Roma
mutfağının en pahalı sosu olan Garum Amphorasınında kendine
has bir formu vardı.
Amphoralar
sadece şarap, zeytinyağı değil, bira, süt, tereyağı, bal,
hububat, baklagiller, tuzlanmış balık, kurutulmuş kümes ve av
hayvanları etleri, peynir, göz boyası, Arap zamkı, badem, ceviz,
şeker, lamba yağı, reçine, damla sakızı vb. taşıyordu.
Günümüz
internet ortamı olan @ işareti, o zamanın mektup, ulak, resmi
belge, harita taşıyan Amphora'ların üzerilerinde net bir şekilde
yer alıyor, özellik, öncelik ve önemlilik niteliği taşıyordu.
Amphoralar
sadece geminin ambarında değil, güvertede birbirlerine destek
olacak bir şekilde dizildiğinde normal bir tekne 2000-3000 Amphora
taşıyabiliyordu. ( Marsilya açıklarında bulunan 33 m.
uzunluğundaki Grand Conglue batığının 10.000 Amphora taşıdığı
tespit edilmiştir.) Günümüzde denizin derinlerinde yatan batıklar
ve çevrelerindeki Amphora yığınları; çoğunlukla zamanın
teknoloji hataları, denizcilik bilgi eksiklikleri veya azgın deniz
dalgarı ve bilinmeyen kayalıklar yüzünden halen yatmaktadırlar.
Amphoralar
çağın çok büyük bir iş ve işçi sektörünü oluşturmuştu.
Amphoraların çoğu depozitolu özelliği taşıdığından
saklanması ve iade edilmesi de gerekiyordu. “Demarkos” adı
verilen her yerel yönetici bu amphoraları toplayıp geri yollamakla
yükümlüydüler.
Amphora,
Çömlekçiler, ham madde olan kil tabakalarını çıkartanlar ve
bunları amphora atölyesine taşıyanlar, kuru kil tabakalarını
tahta tokmaklarla tozunu çıkartanlar, cıvık çamur yapıp bu tozu
ayak ve elleriyle yoğuranlar, fırın yapıcıları, fırın için
oduncular ve ateşciler, Amphora'ları satın alanlar, içine
konulacak malzemeyi sağlayanlar, Amphora'nın ağzını bal mumuyla
kapatanlar, tekneye taşıyanlar, tekne içerisine teknenin dengesi
için özel yerleştiriciler, indiriciler, taşımacılık sahipleri,
gemiciler, liman işletmecileri ve daha niceleri için çok büyük
bir iş olanağı oluşturmuştu.
Bir
amphora yapıcısı yövmiyesiyle 10 Lt. Şarap, ya 18 kg zeytin, ya
3 Lt. Zeytinyağı, ya da 24 adet ekmek alabiliyordu. Amphoranın
yanı sıra Oinokhoe ( şarap kabı) ve bardaklarını da üretenler
çoğalmıştı. Ama Amphora 4-5 aşamadan sonra üretildiği için
sanıldığı kadar kolay bir meslek değil ustalık gerektiren bir
zenaat dalıydı.
Antik
dünyanın deniz yolları, o dönemdeki deniz ticaretinin niteliği,
antik şehir devletlerinin ekonomik yapıları, ürettikleri ve
sattıkları ürünler bu devlet üstünlüklerini tüm Akdeniz'e
yayıyor ve tam anlamıyla bir “Akdeniz Kültürü”nü
oluşturuyordu.
Bazı
yöre, devlet, kişi veya kişilere yapılan Amphora'lar isteğe veya
kültüre bağlı değişik formlardan oluşuyordu. Tanıtıcı
markalar, sembol ve logolar; demir veya mangan oksitli henüz amphora
daha pişmeden çiğ vaziyetteyken yazılıyor veya piştikten sonra
kazınıyordu. Ancak bunlar kısaltmalar şeklinde oluyor, hatta bazı
Amphora'ların üzerlerine özel mühürler konuyordu. Kraliyet
Amphora'larının üzerlerinde ise gene pişmiş topraktan veya
sonradan eklenen kıymetli metallerden yapılmış mühürler
buluyordu.
Genelde
deniz aşırı ülkelerdeki tapınaklara gönderilen Amphora'ların
üzerinde, tanrılara adak sunan kişi isminin üretici tarafından
yazılması kaçınılmaz bir adet haline gelmişti.
Unutulan
bir Akdeniz Kültürünün sembolü olan Amphora'lar denizin dibinde
halen ağlamaktalar...
Gün
ışığına çıkartılan amphoralar, müzelerde ve sadece müzelerin
verebileceği '' Kolleksiyoner '' ler tarafından korunma altında.
Ya
gün ışığına çıkmayanlar, (?!)
Bodrum'da,
hayatını Amphrora'ların üzerine adıyan son Amphora yapıcısı T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çömlek Sanatçısı , Bora
Sencer, inadına bu kültürü yaşatmaya, anlatmaya, tanıtmaya
çalışırak, 1/1 ebatların da orijinal Amphora'ların Re-
Producdionlarını kanuni yöntemlerle sizlere ulaştırmaya
çalışıyor.
Sizler
gözyaşları neden tuzludur diye bazan sorarsınız.!
İşte
; Bu sebeptendir Akdeniz'in ve Bora Sencer'in gözyaşlarının
tuzlu oluşu...
Bora
Sencer
0
537 716 73 17
Gümüşlük.
31.01.2014
borasencer@gmail.com